Eski Alpaka Kozalar


Osmanlı Sarayı ve mücevher; padişah ve mücevher; Devlet-i Aliyye ve mücevher;Harem ve mücevher; vezirler ve mücevher; elçiler ve mücevher... Osmanlı saray yaşantısı söz konusu olduğunda, konuyla ilgili ya da ilgisiz kimsenin "cevher ile bezenmiş" anlamındaki bu ÜMterime yabancı kalmayacağı açıktır.Osmanlı'da mücevher kullanımı son derece geniş bir alana yayılır. Elbette en görkemli mücevher takılar ve mücevher eşyalar padişahlar için hazırlananlardır, ancak saray kadınları ve devlet erkanı da mücevherden vazgeçemeyenlerin başında gelirler.Toplumun her kesiminde geçerli olan ve günümüzde de süren, düğünlerde altın ve mücevher armağan edilmesi geleneği ise mücevher üretimini az ya da çok destekleyen unsurlardandır.

Osmanlı kuyumcusu, bir nakkaş gibi ince çalışarak, tasarımını taşın biçimine az müdahale yapmaya, tasarımını taşın biçimine uydurmaya özen göstererek, bir imparatorluk sentezi olan Osmanlı ruhunu yansıtan, natüralist ağırlıklı yapıtlar vermiştir. Osmanlı Devleti'nin gücü artıp, sınırları genişledikçe mücevherde kullanılacak değerli taşlar ve maden giderek daha kolay sağlanır olmuş, genişleyen topraklardan Osmanlı başkentine hünerlerini sergilemek üzere getirilen, örneğin Horasan'dan, Tebriz'den, ya da Bosna'dan; Balkanlar'ın değişik bölgelerinden veya Rus sınırlarından, Gürcü ve Çerkes bölgelerinden gelen kuyumcu ustalarının da katılımıyla mücevher üretimi giderek çeşitlenmiş ve zenginleştirilmiştir. Osmanlı mücevherinde kakma, çalma, oyma, savat(niello), telkari(filigran), hasır, mıhlama gibi teknikler kullanılmıştır.

Osmanlı mücevherinin çeşitlenmesi kadar biçimlenmesi de, herşeyden önce Saray'ın yaşam tarzı ve beğenisiyle; devletin durumuyla paraleldir. Padişahların yüceliğini vurgulamak amacıyla hazırlanan tasarımlarda yer yer çok iri, çok gösterişli elmas, zümrüt, yakut ya da inciler kullanılmasına rağmen, tasarımcı belli bir duruluk ritmini yakalayabilmiş; parlak taşlarla ile değerli madenleri Osmanlı beğenisinde bütünleştirmiştir. Osmanlı mücevheri, Saray beğenisi ve gereksinimleri temel alınarak tasarlanmıştır, bunun yanı sıra siyasal ve kültürel ilişkilerin sonucunda ortaya çıkan yeni eğilimler de benimsenmiştir. Özellikle Batı etkilerinin kendini göstermeye başladığı 18.yüzyıldan itibaren abartılı irilikte takıların çoğaldığı görülür.




Osmanlı kadın saç iğneleri 18 YY


Pek çok Osmanlı mücevherinin, özellikle de takıların günümüze ulaşmama nedeni, mücevherin yüzyıllardır değişmez kaderinin sonucudur; mücevherler yüzyıllar boyunca kah farklı gereksinimleri karşılamak üzere bozdurularak paraya çevrilmiş kah mücevher modasının değişmesiyle yeni modaya uymak amacıyla değişime uğramıştır;günümüzde ise bu eğilimin azalarak da olsa sürdüğü söylenebilir.Hazinedeki mücevherlerin, yüzyıllar süresince artması, eksilmesi ve değişime uğraması kaçınılmazdır.Hazinedeki değerli madenler , gerektiğinde bozdurularak devletin hizmetinde kullanılmıştır.Örneğin Kanuni Sultan Süleyman, 1566 yılında Zigetvar seferine gittiği zaman Saray-ı Amire'deki altın ve gümüşleri darphaneye verip akçe kestirmiştir. Hazineden bazı mücevher veya eşya ,hazinedarbaşının önerisi üzerine, işe yaramadığı veya eskidiği gerekçesiyle de satılmıştır.

Topkapı Sarayı'ndaki Enderun Hazinesi, Serhazin-i Enderun denilen hazinedarbaşı ve hazine kethüdası yönetimindeki, sayıları yüz elliye varan iç oğlanı tarafından korunurdu. Hazineyi korumakla görevli olan hazine kethüdası, bu görevinden ayrıldığında, iki defterde kayıtlı bulunan hazinenin tümünü ayrıntılarıyla yerine gelene devretmek zorundaydı. Padişahın vefatında , hayattayken satın aldığı, yani devlete ait olmayan mücevheratın defteri yapılır, iki zabıt tutulur, zabıtlardan biri, altın, gümüş ve mücevherat ile birlikte demir bir sandığın içine konularak mühürlenir ve hazine odasına yerleştirilirdi. Hazine kethüdası, elindeki, Yavuz Sultan Selim'e ait olan akik mühürle Enderun Hazinesi'nin dış kapısını mühürlerdi.







Zümrüt,yakut,lal ve incili sorguç 18 YY

Osmanlı mücevher kültüründe takılar giyimin vazgeçilmez tamamlayıcısıdır. Osmanlı minyatürlerinde ve Osmanlı'yı betimleyen tablolardaki figürler bu konudaki önemli görsel belgelerdir.Arşiv belgeleri üzerinde yapılan çalışmalarda da mücevher takılarla kemerlerin, murassa(değerli taşlarla bezeli) düğmelerin ve bazı değerli giysi parçalarının birlikte kaydedilmiş olduğu görülür.

Arşiv belgeleri arasında bulunan bazı mücevherat defterlerinde yer alan kayıtlar , gerek ne gibi değerli taşların, takıların ve mücevher eşyaların bulunduğunu sergilemesi açısından, gerekse Osmanlı mücevher geleneğinde kullanılmış olan terimler ve kayıt düzeni açısından aydınlatıcı niteliktedir. Örneğin Topkapı Sarayı Arşivi'nde bulunan 1144-47 (1731-34) tarihli bir mücevherat defterinde yüzük, küpe, iğne gibi takıların yanı sıra murassa düğmelere de geniş yer verildiği görülür; düğmelerin bir kısmı yüz otuzlu, yüz kırklı takımlar halindedir, mücevherlerde kullanılan taşların niteliği ve durumu da titizlikle belirtilmiştir.