6 Ağustos 2012 Pazartesi

Osmanlı Takıları ve Tarihi (2)

Osmanlı Takıları ve Tarihi (1)

Defterden yapılan alıntılar , dönemin bir kısım mücevherleri hakkında fikir verir:
3 adet murassa yelpaze, 1 adet oyma kemik rahle, 3 adet sırma şemseli mercan tesbih, 3 adet arka kaşağısı, 1 adet murassa sürme yeşim revak, 1 adet murassa incü ile müzeyyen çizme,1 adet murassa top sorguç, 1 adet murassa mushaf-ı şerif zarfı, 1 adet huma kuşu, 1 çift üçer ayaklı incü küpe, 1 çift altun nalın, 1 aded kapağı bir zümürrüdlü altun tas maa kapak(kapağı ile birlikte), 1 adet mundani billur sim (kristal-gümüş) şamdan ,12 adet üçer hurde yakutlu altun pafta, 1 adet paftaları hurde elmaslı çift işi altun zencirli kuşak zenciri, 1 adet hazineden ihrac olunan (çıkarılan) beşik takımından kırmızı boğçe, 61 takım yeşil elvan minakarı (mineli) altın düğme, 140 adet minakarı altın düğme, 130 takım elvan (renkli,alacalı) minakarı altun düğme,105 takım elvan minakarı altun düğme, 19 takım elvan minakarı altun düğme, 3 takım elvan minakarı altun düğme, 2 takım altun düğme, 2 takım elvan düğme, 10 takım altun düğme, 12 adet habbe (yuvarlak tane) zümürrüd düğme, 7 takım yakutlu altun düğme, 6 adet altun düğme, 12 adet elvan minakarı onüçer hurde elmaslı altun düğme, 2 takım tepeleri birer yakut yedişer elmaslı altun düğme, 31 adet elvan minakarı birer sagir (küçük) altışer hurde elmaslı altun düğme, 12 adet tepeleri birer elmas ve altışer hurde yakutlu altun düğme, 7 takım beyaz ve yeşil minakarı yedişer hurde yakutlu altun düğme,9 takım kırmızı ve beyaz minakarı yedişer hurde yakutlu altun düğme, 12 dane kırmızı ve beyaz ve yeşil minakarı yedişer hurde yakutlu altun düğme,1 takım yeşil minakarı yedişer hurde yakutlu altun düğme, 1 takım yeşil ve beyaz elvan minakarı birer hurde zümürrüdlü altun düğme , 3 takım yeşil ve beyaz minakarı yedişer hurde yakutlu altun düğme, 4 takım kırmızı ve beyaz elvan minakarı yedişer hurde yakutlu altun düğme, 85 adet yedişer elmaslı elvan minakarı altun düğme, 1 adet kebir (büyük) yakut hatem (yüzük) , 1 adet incü hatem, 1 adet şeşhane sagir(altıgen, küçük) yakut hatem, 1 adet külahı lal hatem... 1 adet lal hatem, 1 adet vasatı zümürrüd hatem,1 adet uzunca zümürrüd hatem, 3 adet ayn-ül hir (kedi gözü) hatem, 2 adet yümnı ve kazgan taş üzre tuğra yazılı hatem, 1 adet sagir elmas hatem, 1 adet ak yakut hatem, 1 adet tepeleri elmaslı kalemkarı altun hatem... 2 adet birer zümürrüdlü iğne, 1 adet tepesinde bir sagir elmaslı kebir incülü altun iğne, 6 adet zümürrüd iğne, 3 adet taşları mahreç (çıkarılmış) altun iğne, 2 adet sim iğne, 1 adet yakut iğne, 2 adet yirmişer incülü iğne , 3 çift haneleri birer vasatça elmaslı birer ayaklı kebir zümürrüd küpe, 2 adet yakutlu küpe, 1çift 202 daneli incü askı, murassa elmas sorguç, iki taşı nakısdır (eksiktir) , 1 adet yüzük incülü, zümürrüd tepelik...Sallantılı çiçekli dal üzerinde kuşlu broş 19 YY



Dal üzerinde kuşlu broş 19 YY

Osmanlı geleneğinde kuyumculuk, padişahlar tarafından sevilmiş ve desteklenmiş bir sanat dalı olarak dikkat çeker; tüm sanat dallarının zirveye ulaştığı 16.yüzyılda gerek takılarda gerekse mücevher eşyalarda başyapıtların üretildiği görülür. Özellikle Kanuni Sultan Süleyman'ın saltanatının ilk döneminde, padişahın hem kendi görünümüyle, hem de çevresiyle ilgili benzersiz ihtişam arzusu, mücevhere büyük önem verilmesini ve mücevher eşyaların Osmanlı geleneğine yerleşmesini sağlamıştır, bunda Kanuni'nin gençliğinde kuyumculuk eğitimi almış olmasının yanı sıra, ünlü sadrazamı İbrahim Paşa'nın sanatsal beğenisinin de etkili olduğu açıktır.İhtişamdan hoşlanan Kanuni Sultan Süleyman için 1532 yılında Venedikli Kuyumcu Caorlini Ailesi tarafından değerli taşlarla bezeli, taç biçiminde bir miğfer hazırladığı, bu miğfere 100.000 duka değer biçildiği bilinmektedir.

Osmanlı Sarayı'nın atölyelerinde görevli olan , ehl-i hiref olarak adlandırılan Kapıkulu halkından maaşlı sanatçılar geleneğe göre bayramlarda padişaha armağanlar sunardı. Bunların arasındaki kuyumcu ustalarının hazırladığı armağanlar murassa ayna, minekarı veya murassa altın düğme takımı ,altın at pazubendi, zernişan murassa levha, murassa altın bendli bıçak, murassa sergi, altın bıçak, sapı balık dişinden veya abanoz ağacından zernişanlı murassa tarak, altın pazubend, altın yüzük, zihgir (ok atma yüzüğü) gibi yapıtlardı, bunlara karşılık iki-üç bin akçe ve kaftanlarla ödüllendirilirlerdi. Mücevherler, saray atölyelerinin yanı sıra saray dışındaki atölyelerde de üretiliyordu; ayrıca Osmanlı pazarı için hazırlanmış olan Avrupa yapımı takıların ithaliyle de Osmanlı mücevherinin çeşitlendiği söylenebilir.


Kabak çiçeği bir çift elmas broş 19 YY
Çiçek biçimli elmaslı zümrüt küpe 18 YY

Osmanlı beğenisindeki çok renklilik ve çeşitlilik; birbirinden bağımsız parçaların bir araya getirilmesi eğilimi, mücevherin kullanım tarzında da kendini göstermiştir. Avrupa mücevher geleneğindeki aynı motifi tekrarlayan takımların, şıklığın tamamlanması için neredeyse bir zorunluluk olmasına karşılık, Osmanlı mücevher geleneğinde takıların mutlaka birbiriyle uyumlu bir takım oluşturması gerekmez; farklı motifler sergileyen parçalar her zaman sevilerek bir arada kullanılmıştır. 18.yüzyılda İstanbul'da çalışmış olan ve "Türk Ressamı" olarak anılan Cenova'lı ressam Jean- Etienne Liotard'ın bir Peralı Frenk kadınını Osmanlı giysisi içerisinde betimlediği tabloda yer alan baş takılarının çeşitliliği, bu çok renkli beğeninin parlak bir örneğini sergiler.

Osmanlı takıları sorguç, istefan(hotoz) , zülüflük, enselik, saç bağı, gerdanlık, iğne, çelenk, küpe, osmanlı bilezik, yüzük, zehgir, mühür, halhal, pazubent, düğme, çaprast, zincir, saat, köstek, kemer, kemer tokası olarak sıralanabilir. Kur'an kabı, kılıç, hançer, bıçak, gürz, tüfek, tesbih, bardak, matara, kase, şerbetlik, maşrapa, zarf, kutu, sandık, rahle, şamdan, buhurdan, gülabdan, kaşık, nargile, yazı takımı, yelpaze, ayna, tarak, askı, kamçı, sadak, Kabe hediyeleri gibi küçük boyutlu eşyalarda ve saraya ait taht,beşik, örtü, kaftan, zırh, pabuç, çizme, at koşum takımı gibi büyük boyutlu eşyalarda da mücevhere sıkça rastlanır.

Zümrütlü yeşim zingir (ok atma yüzüğü), Topkapı Sarayı Müzesi 2( 16.yy. ikinci yarısı)
Çiçek motifli bilezik, 19.yy.

Sorguç denince ilk akla gelen padişahın gösterişli sorguçlarıdır, ancak bu takı saray kadınları tarafından da kullanılan bir takıdır.Törenlerde atların da alnı sorguçlarla süslenmiştir. Sorguç, padişahın kendine bağlı bir hükümdarı, başarılı bir vezirini ya da komutanını ödüllendirmek üzere verdiği değerli armağanlardan biridir. Ancak padişahın sorguçları, kullanılan taşların kalitesi ve görkemiyle diğerlerinden farklıdır. Bir güç simgesi halinde sarığın ya da başörtüsünün üzerine takılan bitkisel veya damla biçimli sorguçların yükseklikleri, üzerine takılan balıkçıl, huma kuşu veya tavus kuşu tüyleriyle de artırılırdı. Abartılı irilikteki sorguçların 18. yüzyıldan itibaren, dönemin beğenisine uyarak çoğaldığı görülür. Osmanlı mücevher geleneğinde en ağırlıklı yere baş takıların sahip olduğu söylenebilir.

Gül biçimi yuvalara yerleştirilen taşlara bezeli eşyaların yanı sıra mücevher çiçekli dallar, özellikle "titrek" ya da "zenberekli" denen, arka yüzlerindeki menteşe veya spiral yayın hareketiyle salınmak üzere tasarlananlar ve kuş figürünün pek çok değişik biçimde kullanıldığı iğneler Osmanlı natüralizminin karakteristik yansımalarıdır. Bunlar çok küçük boyutlardan, giysi dekoltesi ya da baş tuvaleti üzerinde geniş yer kaplayacak irilikte olanlara kadar çeşitlenen elmasların pırıltısını hareketiyle artıran takılardır. Geç dönemde sıkça görülen kuş figürlü broşlar, tek başına veya bir dal üzerinde çalışılmıştır. Kuş gövdeleri, elmastan olabildiği gibi, biçimi uygun olan bir inci ya da yakuttan da olabilir. Avrupa mücevher geleneğinde özellikle Rönesans'tan itibaren sıkça kullanılan, değerli bir taşın veya bir barok incinin doğal formunun, mücevher bir figürün gövdesinde kullanılması esprisi, Osmanlı ustaları tarafından da sevilerek uygulanmıştır. Armalar, gemiler ve fiyonklar da geç dönemde broşlara uygulanana yeni tasarımlardır.

Ay ve yıldız, lale, gül, kabak çiçeği, menekşe, çiçek buketleri, dallar, kuş, kelebek, arı gibi doğa motifleri, broşlarda sıkça görülen motiflerdir. Küçük mücevher çiçekler, yalnızca başa veya giysinin üzerine değil, ince saç örgülerinin arasına da iliştirilmiş, böylece görünümün tümünde hareketli pırıltılar sağlanmıştır. Bunların yanı sıra taşlarla bezeli ya da incilerle örülmüş tepelikler, uzun saçların üzerinden bele doğru salınan enselikler ile alın üzerine ya da yüzün iki yanına sarkıtılan mücevher zülüflükler, Osmanlı saray kadınının baş süslerindendir. Başlıkların üzerine takılan, "istefan" denen taç biçimli takının kökeni, "çelek taşıyan" anlamına gelen Helenistik takı "stefaneforos" un olduğu kadar, Asya baş süsü geleneğinin de çeşitlenerek sürdürülmesi olarak yorumlanabilir.

Bir kadın takısı olan küpenin, az da olsa erkekler tarafından da kullanıldığı da görülmüştür. kadın boynunun güzelliğini vurgulamak üzere tasarlanan damla biçimli incilerden, ya da zümrüt, yakut, elmas gibi taşlardan oluşan sallantılı küpeler, Osmanlı takı geleneğinde önemli yer tutar. Çift sallantılı küpeler "pay-ı çift", üç sallantılılar "üç ayaklı" olarak tanımlanır. Ortası elmaslı veya mineli, çevresi açılmış bir çiçeğin taç yaprakları benzeri dizilmiş, fasulye biçiminde, dolgun bir oval olarak kesilmiş veya doğal damla biçimli inci, lala, firuze, yakut veya zümrüt sallantılı küpeler, bu takı türünün gösterişli örneklerindendir. Yalın, çoğunlukla küçük inci sallantılı küpeler de, özellikle sıradan saray kadınları ve halk tarafından çok kullanılmıştır.

Osmanlı kadının karakteristik takılarının birçok minyatür ve tabloda oldukça ayrıntılı yansıtıldığı görülür;takılar kadın figürünün doğal tamamlayıcısı halindedir. Levni'nin tek figür çalışmalarından birinde, tüm kıvraklığını sergileyen genç rakkasenin yanağına doğru düşen, açılmış yarım çiçek biçiminde yerleştirilmiş damla zümrütlerden oluşan küpeleri, dolama hotozunu süsleyen uzun balıkçıl tüyleriyle süslü iki büyük murassa sorgucu, bileklerindeki üçer sıra altın toptan oluşan bilezikleri ve altın yaldızlı kemeri incelikle betimlemiştir.

Osmanlı giyim tarzında mineli, murassa veya inci düğmelerin yanı sıra sedef necef, fildişi veya yaldızlı maden gibi malzemelerden , tümü ya da tokası değerli taşlarla bezeli kemerler de, mücevher ile giysi birlikteliğinin tipik örneklerini sergiler. Birbirine tutturulan paftalar halinde hazırlanan kemerler bele ya da kalça üzerine takılır. İki iri yuvarlak murassa paftanın oluşturduğu kemer tokaları, en sık rastlananlardır. Kemer tokaları vücuda uyum sağlamak üzere hafifçe dışa bombeli olabilir. Oval biçimli, geniş murassa kemer tokaları ise, Osmanlı İmparatorluğu'nun pek çok sanat dalında olduğu gibi kuyumculukta da yaşadığı parlak çağın, 16. yüzyılın ikinci yarısının tipik örneklerindendir. Yeşim paftalardan oluşan, paftaların üzerindeki zümrüt, yakut veya lal göbekli çiçeklerin çevrelerinde bükme altın telden zarif yaprakların dolaştığı, paftaları çevreleyen geniş altın kaplama bordürlerde de çiçek biçimli yüksek yuvaların içine aynı değerli taşların yerleştirildiği bu tür kemer tokaları içten sürgülü olduğundan takıldığında kesintisiz bir görünüm sergiler.

Çaprast denen, kaftan ve entarilerin göğüs kısmı açıklığını birleştiren karşılıklı şeritler, değerli taşlarla bezeli, altın veya mineli olabilir. Kaftanın bele kadar gelen ön yüzünü kaplayacak sıklıkta dikilmiş çaprastların elmaslı olanları, ilk olarak 19. yüzyıl padişah portrelerinde görülür.Giysi ile bütünleşmiş mücevherler olarak tanımlayabileceğimiz çaprastlar, özellikle Sultan III.Mustafa ve Sultan I.Abdülhamid portrelerinde dikkati çeker.

Türk kadınının günümüzde de vazgeçemediği takıların başında altın bilezik gelir. Yanyana takılan altın halka bilezikler , bu takının en yaygın türüdür. Küçük altın topların dizilmesiyle oluşan bilezikler de Osmanlı kadının bileklerini sıkça süslemiştir.





Maşallahlar



Halka tamamlanmadan ortası açık bırakılan ve her bileğe uyum sağlayan burma altın bilezikler, yalın bilezik tasarımlarının bir başkasıdır. Aralıksız yanyana dizilmiş tek sıra elmastan oluşan bilezik ve kolyelere, hareket ettikçe ortaya çıkan görünümden esinlenilerek "akarsu" adı verilmiştir(14). Diziler halindeki inciler de bilezik olarak kullanılmıştır. Elmasla bezeli bileziklerde ise çiçek motifleri ya da "divanhane çivisi" motifi görülür.

Erkeklerde ot atmakta kullanılan zehgir ve mühür yüzüklerin yanı sıra, genellikle tek taşlı süs yüzüklerine de rastlanır. Kadınlarda ise mühür yüzüklerden başka iri tek bir değerli taşın, çoğunlukla da elmasın kullanıldığı "tektaş" yüzükler, ortadaki taşın çevresinde bir çiçek motifi oluşturacak biçimde dizilen taşlardan oluşan "gül" yüzükler, gümüş ya da altın , yuvarlakça, çivi başı benzeri hafif bombeli yüzeyin üzerine, ortaya en irisi olmak üzere aralıksız mıhlanmış elmaslardan oluşan; divanhane çivisi motifinden esinlenerek adlandırılmış olan "divanhane çivisi" ile mekik ve lokum biçimli yüzükler Osmanlı yüzük tiplerini oluşturur. Divanhane çivisi biçimi, bilezik ve gerdanlıkta da uygulanmıştır.

Gerdanlıklar da Osmanlı takıları kadının giysisindeki derin dekolteyi süsleyen boynu saran ve göğüs, hatta bel hizasından aşağılara sarkabilen, göz alıcı takılardandır. Boynu sıkıca saran gerdanlıklara taşlarla bezeli sallantılar asılabilir. Nakkaş Abdullah Buhari, ayrıntılarıyla betimlediği genç kadın figüründe murassa kemer tokasının ve gerdanlığın üzerindeki değerli taşları boyamakla yetinmeyerek parlak renkli kağıtlar yapıştırmış ev mücevherin canlılığını bu yolla yansıtmaya çalışmıştır.

Tarih boyunca mücevher ister takılsın, isterse bir eşya olarak kullanılsın veya yalnızca süs olarak kalsın, sahibinin toplumsal konumunun ve beğenisinin, kuyumcusunun ise ustalığının en ince göstergesi; her dönemin sanat üslubunun süzülmüş bir yansıması olmuştur.















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder